Yardımcı üreme teknikleri yani kısa adı ile tüp bebek uygulamalarını erkek, kadın ve bazen çiftlerin her ikisinde de mevcut olan bir nedenden dolayı yumurta ve sperm hücrelerinin bir araya gelemediği, embriyo oluşumunun veya oluşan embriyonun rahme tutunmasının sağlanamadığı durumlarda, adı geçen hücrelerin vücut dışına alınarak laboratuar ortamında embriyo elde edilmesi, embriyoların da gebelik oluşturma amacı ile rahme transferi uygulamaları olarak özetleyebiliriz.
Yardımcı üreme teknikleri (YÜT) tüp bebek ya da in-vitro fertilizasyon IVF ve mikroenjeksiyon ya da intrasitoplazmik sperm enjeksiyonu ICSI dir. Bunlar arasındaki tek fark döllenmenin şeklindedir. Mikroenjeksiyon (ICSI) yönteminde sperm direkt olarak yumurtanın içine bir mikropipet yardımıyla sokulmaktadır. ICSI’nin uygulanmaya başlaması özellikle erkek problemlerine bağlı kısırlığın tedavi edilebilme şansı oldukça yükselmiştir. Menisinde sperm olmayan erkeklerde ya da sperm üretimi olmasına karşılık dışarı atılamayan durumlar da TESE ile TESA olarak adlandırılan yöntemler kullanılmaktadır. TESA'da erkeğin kanallarının tıkalı olduğu ve spermi dışarı çıkaramadığı durumlarda erkeğin testisinden iğne ile doku çekilir ve bunun içinden elde edilen spermle yumurtanın döllenmesi sağlanır. TESE de ise testisten doğrudan parça alınır. Bu aşama da sperm aranır, TESE işlemi mikroskob kullanılarak yapıldığında mikroTESE denilmektedir. Bu yöntemde hem sperm bulma şansı daha yüksek hem de testis daha az zarar görmektedir.
TÜRKİYE DE TÜP BEBEK
Ülkemizde ilk tüpbebek uygulaması, dünyadaki ilk uygulamadan yaklaşık 11 yıl sonra ve Türkiye’nin ilk tüpbebeği 18 Nisan 1989 yılında doğdu. Bu tarihten itibaren de 1990’lı yılların sonuna kadar sadece istanbul, Ankara veİzmir gibi büyük şehirlerdeki birkaç hastanede gerçekleştirilebilen ve toplum tarafından pek bilinmeyen bir tedavi yöntemi olarak kaldı. Türk toplumunun yapısı itibariyle kısırlığın genel olarak halk arasında tabu olarak kabul edilmesi de durumun böyle olasında büyük rol oynadı. 2000’li yılların başından itibaren büyük ölçüde özel sektörün yatırımları ve medyanın da devreye girmesi ile yıllık 45.000’in üzerinde çiftin tedavi gördüğü dev bir sektör olarak tanımlanıyor artık.
İstatistik değerlerine bakıldığında uluslararası sıralamada 90’lı yıllarda son sıralarda yer alan bir ülke iken bugün mevcut tüpbebek merkezi ve uygulanan tüpbebek tedavi sayılarına bakıldığında dünya’da ilk on ülke arasındayız. Türkiye genelinde 120 civarında özel ve kamuya ait tüpbebek tedavi merkezi mevcut. Hal böyle olunca da merkezler arası rekabet her geçen gün artıyor. Özellikle son yıllarda gerek Sağlık Bakanlığı tarafından oluşturulan yönetmelikler gerekse mesleki derneklerin oluşturduğu uygulama kılavuzları tarafından uygulama yöntemlerine ve transfer edilen embriyo sayısına getirilen kısıtlamalar merkezlerin başarı oranlarını koruyabilmek ve hatta arttırabilmek için yüksek teknoloji kullanılan ekipman ve gelişmiş tıbbi protokollerin rutin uygulamalarda kullanılması ile gerçekleştirmeye çalışıyorlar.
HANGİ DURUMLARDA TÜP BEBEK YAPILABİLİR?
TEDAVİ AŞAMALARI
Standart bir tüpbebek tedavisi birbiri ile bağlantılı olan ve çok dikkat ile organize edilmesi gereken farklı aşamalardan oluşuyor. Her bir aşamanın sonucu, ardından gelen aşama için bir başarı kıstası olarak kabul ediliyor. Örneğin uygulama sırasında elde edilen uygun sayıda ve kalitedeki yumurta hücresi, bir sonraki aşama olan döllenme ve embriyo gelişimi için önemli bir kriter olarak alınıyor.
1.AŞAMA “ÇİFTİN DEĞERLENDİRİLEREK KISIRLIK SEBEBİNİN BULUNMASI”
Tüp bebek tedavisinde ilk ve en önemli aşama, kısırlığa yol açan faktör veya faktörlerin doğru olarak tespit edilmesi ve çözüme yönelik uygun tedavinin planlanması. Zira bazı durumlarda doğru tespiti yapılan bir problem daha tüp bebek uygulamasına gelmeden çok daha kolay ve düşük maliyetli yaklaşımlar ile (örneğin cerrahi operasyon) çözülebiliyor. Bu aşama öncelikle kadın ve erkeğin detaylı olarak konunun uzmanı hekimler tarafından muayene edilmesi ve incelenmesini kapsıyor. Unutulmaması gereken bir nokta, dünyada ve ülkemizde çocuk sahibi olmak amacı ile tüp bebek merkezlerine başvuran hastaların yaklaşık yarısında problem kadın veya erkek kaynaklı. Yaklaşık %25’inde her iki tarafta da problem tespit edilebiliyor. Ayrıca başvuru yapan çiftlerimizin %20’lik bir kısmında da ileri tetkikler yapılmasına rağmen problemin kaynağı tam olarak tespit edilemiyor. Bu olgulara “açıklanamayan kısırlık” adı veriliyor.
2.AŞAMA “YUMURTALIKLARIN UYARILMASI”
Eğer gerekli tetkik ve tahliller sonucu uygun tedavi planlanmış ise ikinci aşama dışarıdan hormon tedavisi uygulayarak kadında tedavi için uygun sayıda yumurta geliştirilmesini sağlamak. Doktorlar arasında ovulasyon indüksiyonu adı verilen bu aşamada belirli ilaç rejimleri uygulanarak birden fazla yumurta hücresi geliştirilmesi amaçlanmakta. Bazı protokoller uzman doktorlar arasında sıklıkla kullanılıyor olsa da, başarılı bir ovulasyon indüksiyonunda çoğunlukla kişiye özgü olarak ilaç dozları ayarlanması gerekebilmektedir ve ayni doz ilaçlar farklı kişi ve dolayısı ile farklı metabolizmalarda son derece farklı sonuç doğurabilmektedir. Bu nedenle tüpbebek tedavilerinde özellikle kadın bireyin fizyolojisini bozmadan gerekli ve yeterli sayıda yumurta geliştirmek gerçekten tecrübe ve bilgi gerektirmekte.
Yeni çalışmalar, özellikle farmakogenetik (Farmakolojik ilaçların insan genetik yapı değişiklerine bağlı olarak oluşturduğu farklı etkileri inceleyen bilim dalı) araştırmaların kişiye özgü ilaç dozlarının belirlenmesinde son derece faydalı olabileceğini göstermekte. Yani yakın gelecekte ilaç kullanımı öncesi yapılacak genetik yatkınlık testleri ile bireyin alınan ilaçtan en yüksek şekilde faydalanmasının sağlanması için gerekli doz miktarları ve uygulama şekilleri belirlenebilecek ve bu sonuçlara göre daha etkili bir tedavi metodu kullanılabilecek.
Bir diğer önemli olarak bahsedebileceğimiz gelişme uzun süreli olarak aktivitelerini koruyabilen ilaçların geliştirilmesi. Mevcut tedavi yöntemlerinde yumurta gelişiminin sağlanması için hasta günlük olarak belirli doz yumurta geliştirici hormon almak zorunda. Yeni geliştirilmekte olan ilaçlar hastanın bu işlemi günlük olarak uygulaması yerine tedavi sırasında 1 veya 2 defa uygulamasını sağlamaya yönelik. Şu anda test aşamasında olan bu tip ilaçlar eğer kısa süre içerisinde tedavi programlarında kabul görür ise hasta konforunu ciddi anlamda arttırmaları bekleniyor.
Yumurtalıkların uyarılması için hormon ilaçları kullanılmaktadır. Bunun için once yaklaşık iki hafta süre ile baskılayıcı hormonlar kullanılmaktadır. Bu hormonları kişi kendi kendine cilt altı bölgesine uygulayabilir. Baskılayıcı tedaviyi takiben adet gören hasta, adetin 3. günü çağrılır, kan tahlilleri ve ultrasonografi incelemesi ile değerlendirilir ve yumurta gelişimini uyaracak hormonal ilaçlara başlanır, bu arada fetusun sinir sisteminde oluşabilecek kusurları önlemek amacıyla folik asit ve çinko desteği de verilir. Buna ek olarak, gerekli olan hastalarda kısa süreli antibiyotik tedavisi verilmektedir. Bu işlemlerin amacı çok sayıda yumurta ve sonrasında da çok sayıda embriyo elde ederek gebelik şansını arttırmaktır. Kullanılan ilaç dozları ve süresi her hasta için farklı olabil,ir. Bu kadının yaşı, yumurta sayısı, kan hormon değerleri, önceki tedavilere verdiği yanıtlar ve boy/kilo oranına göre belirlenir.
En sık uygulanan protokoller kısa, ultra kısa, anatagonist, uzun protokollerdir. Bunlardan hangisinin uygulanacağına ilk muayenede karar verilir. İlaçlar başlandıktan sonar belirli aralarla kan ve ultrason tetkikleri yapılarak yumurta gelişimi izlenir, bu yaklaşık 10-14 gün sürebilir, istenilen yumurta büyüklüğü ve rahim iç duvarı (döl yatağı) kalınlığına ulaşıldığında çatlatma iğnesi yapılır ve bundan 34-36 saat sonra yumurta toplama işlemine geçilir. Ancak gözardı edilmemesi gereken bir durum vardır. Ultrasonda yumurta olarak adlandırılan her follikül yumurta içermemektedir. Özellikle ultrasonda 1-2 yumurta (follikül) görülen hastalarda yumurta toplama işleminde yumurta elde edilemeyebilir. Bzaen de bunun tam tersi olur ve çok follikülü olan hastalarda bunalrın tümü ultrasonda sayılamayacağından beklenenden daha fazla yumurta elde edilebilir. Bir başka durumda yumurtaların döllenme oranıdır. Bu oran ortalama %70-80 dir. Yani yaklaşık 10 yumurtanın 7-8 tanesi döllenmektedir. Ancak bazı nadir durumlarda yumurtaların hiç biri döllenmez ve transfer işlemi de gerçekleşmez. Bu durum çifte izah edilir ve işlem iptal edilir.
ÜÇÜNCÜ AŞAMA : “YUMURTALARIN TOPLANMASI VE EMBRİYO OLUŞTURULMASI”
Üçüncü aşama, ikinci aşamadaki geliştirilen yumurta hücrelerinin olgunlaşma dönemi tamamlandığında ameliyathane ortamında toplanması, alınan yumurtaların laboratuar ortamında değerlendirilmesi, döllenme işlemi için ayni gün eşten alınan sperm hücreleri ile bir araya getirilmesi aşamasıdır. Yumurta toplanması (OPU- Oosit pick up), yumurta çatlatma iğnesinin yapılamasından 34-36 saat sonra Ultrasonografi ( USG) probuna takılmış bir iğne yardımı ile vaginal yolla yapılan bir işlemdir. Lokal ya da genel anestezi uygulanabilir. Genel anestezi uygulanacak ise hastanın önceki gece saat 24 den sonra bir şey yiyip içmemesi gerekir. Vaginal USG eşliğinde iğne yardımı ile yumurtalıklardaki her folikül teker teker boşaltılır, steril tüplere alınır. Tüplerdeki follikül sıvısı embriyoloji laboratuarında mikroskop altında incelenerek içinde yumurta olup olmadığı araştırılır. İlk seferde yumurta bulunamaz ise follikül içine takrar sıvı verilerek follikül yıkanır ve tekrar boşaltılarak yumurta aramaya devam edilir. Yumurta bulunduktan sonra diğer foliküllere geçilir. Yumurta toplama işlemi yaklaşık 10-30 dakika sürer. Bazen kasık ve karın ağrısı oluşabileceğinden uygun ağrı kesiciler alınmasında herhangi bir sakınca yoktur. Küçük kanamalar ve enfeksiyonlar nadiren oluşabilir.
Eğer eşten alınan sperm hücrelerinin sayısı ve kalitesi elde edilen yumurtaları döllemek için uygun ise alınan bu yumurta ve sperm hücreleri embriyoloji laboratuarında ayni kap içine koyulur ve aynen normal bir gebelik oluşumunda olduğu gibi en kaliteli spermin yumurtayı doğan yollardan döllemesi sağlanır. Şayet elde edilen sperm hücreleri sayı, hareketlilik ve kalite olarak bu işlem için uygun değil ise o zaman mikroenjeksiyon adı verilen yöntem kullanılarak seçilmiş uygun sperm hücrelerinin tek tek yumurtalar içerisine enjekte edilmesi sağlanır. Bazı durumlarda eşten alınan semen örneğinde sperm hücresine rastlanılmadığında erkek yumurtalıklarından (testis) alınan dokulardan sperm hücresi elde edilmekte ve mikroenjeksiyonda kullanılmaktadır. Yumurta ve sperm hücreleri alındıkları andan itibaren laboratuar ortamında özel sıvılar ve inkübatör adı verilen, vücut ortamına benzer bir ortamda (belirli bir sıcaklık ve gaz oranı sağlayan) teknolojik cihazların içerisinde tutulurlar. Bu işlemden yaklaşık 16-18 saat sonra, yani ertesi gün sabah laboratuarda yumurtaların döllenme kontrolleri yapılır. Hem erkek hem de kadından gelen genetik materyal yumurtada iki öncül çekirdek oluşturur. Bu yapı normal döllenme olarak tanımlanır ve ileri embriyo gelişim aşamalarını takip etmek için yine büyütüldükleri inkübatörler içerisine alınırlar. Standart bir tüpbebek işleminde alınan ve olgun olarak değerlendirilen yumurta hücrelerinin yaklaşık %70’i normal döllenme oluşturur. Tabii ki bu oran çiftlerin kısırlık nedenlerine, hasta yaşına, kullanılan yumurta ve sperm hücrelerinin kalitesine göre farklılıklar gösterebilmektedir.
DÖRDÜNCÜ AŞAMA “EMBRİYOLARIN GELİŞTİRİLMESİ VE TRANSFER İÇİN SEÇİLMESİ”
Dördüncü aşamaya gelinmesi ile çiftleri mutlu sonra bir adım daha yaklaşmaktalar. Bu aşamada döllenme sağlanmış embriyolar, yukarıda belirtildiği gibi özel sıvılar ve cihazlar yardımı ile anne üreme sistemi içerisindeki fiziksel şartlara benzer bir şekilde büyütülerek en iyi embriyonun seçilmesi sağlanır. Normal bir gebelikte yumurta ve sperm hücresi bir araya gelip döllenme oluştuktan yaklaşık 4 veya 5 gün sonra gelişen embriyo artık rahme tutunma ve gebelik oluşturma aşamasına gelir. Tüpbebek laboratuarlarında da benzer şekilde elde edilen embriyolar büyütülmekte ve günlük gelişimleri takip edilerek bu süre içerisinde rahme tutunma şansı en yüksek olan embriyo veya embriyolar son derece titiz bir şekilde ve deneyimli uzmanlar tarafından seçilmekte. Tedavi sonucuna göre eğer transfer edilecek sayıdan daha fazla iyi kalite embriyo elde edilmesi durumunda bu embriyolar dondurularak beş yıl süre ile saklanabilmekte ve bu saklama süresi içerisinde belirli şartlar sağlandığında tekrar gebelik elde etmek amacıyla kullanılabilmekte.
BEŞİNCİ VE SON AŞAMA “EMBRİYO TRANSFERİ”
Beşinci aşama gebelik oluşturma potansiyeli en yüksek embriyonun seçilmesi sonrası seçilen embriyonun anne rahmine özel bir kateter yardımı ile nakledilmesi işleminden oluşur ve tedavinin en önemli basamağıdır denebilir. Zira ne kadar yüksek kaliteli bir embriyo elde edilirse edilsin embriyo transferini embriyonun anne rahmine minimal bir travma oluşturarak ve embriyonun rahme tutunacağı ortamı mümkün olduğu kadar bozmadan gerçekleştirilmesi başarılı bir tedavi için en önemli anahtardır. Bu işlem sırasında rahim ortamında mevcut olan veya tedaviye bağlı olarak oluşabilen bir etken ne kadar kaliteli embriyo transfer edilirse edilsin sonucun başarısız olmasına yol açabilmektedir. Bu nedenle düşük bir oranda da olsa bazı tedavilerde embriyo transfer işlemi ertelenmekte, elde edilen embriyolar dondurularak rahim ortamı embriyonun tutunması için uygun bir hale geldiğinde transfer tapılmaktadır.
Embriyo transferi döllenmeden sonraki 2.günden 5.güne kadar herhangi bir günde yapılabilir. Hangi gün transfer yapılacağı embriyo kalitesi, gelişen embriyo sayısı, hastanın yaşı, genetik tanı yapılıp yapılmaması gibi durumlar göz önünde bulundurularak kararlaştırılır. Embriyo kalitesinin iyi olduğu, embriyo sayısının fazla olduğu durumlarda hastanın yaşı da uygunsa 5.gün transferi yapılır. Transfer işlemi kısa süreli ve ağrısızdır.
TÜPBEBEK TEDAVİLERİNDE BAŞARI: GÜNCEL DURUM
Bugün ülkemizde 3 mart 2010 tarihinde çıkan yönetmeliğe bağlı olarak 35 yaşının altında ve ilk denemesi olan çiftlerde 1 (bir), 35 yaşının üzerinde veya daha önce en az iki kez tüpbebek tedavileri başarısız olmuş çiftlerde 2 (iki) embriyo transfer edilemektedir. Tüpbebek tedavilerinde başarı oranları her ne kadar hasta yaşı, önceki deneme sayısı, kısırlık nedeni, daha önce geçirilmiş cerrahi operasyonlar vb. nedenlere bağlı olarak kişiye göre çok değişkenlik gösterse de yuksek standartlara sahip bir tüpbebek merkezinde gerçekleştirilen bir tüpbebek tedavisinde yumurta gelişiminin beşinci gününde (blastosist aşaması) kaliteli olarak seçilmiş bir embriyonun embriyo transferi sonrası rahme tutunma olasılığı ortalama %30-40 civarındadır. Bu oran 40 yaşı üzeri bir kadın için %10 lara düşebildiği gibi 20’lerinde bir kadın için %70’lere de çıkabilmekte. Ayrıca yazının başında belirttiğimiz merkezler arası rekabet özellikle farklı merkezlerin başarı oranlarını arttırmak için tedavide ek olarak uyguladıkları pek çok farklı yöntem ve araştırmayı da beraberinde getirmektedir.
TÜPBEBEK TEDAVİLERİNDE BAŞARI ARTTIRILABİLİR Mİ?
Günümüzde tüpbebek Laboratuarı’nda tedavinin başarısını arttırıcı iki temel yaklaşım mevcut: Bunlarda ilki varolan teknolojik altyapıyı iyileştirerek mümkün olduğu kadar vücut içi koşullara yakın bir ortam sağlamak ve embriyoların laboratuar ortamında kaldıkları süreçte gereksiz kayıpları azaltmak. Özellikle son 4-5 yıldır her gün artan sayıda klinik kalite-kontrol ve toplam kalite yönetimi konusunda ciddi yatırımlar yapılmakta ve kurulan elektronik ve yazılım tabanlı kalite kontrol sistemleri ile tüpbebek laboratuarları haftanın 7 günü 24 saat detaylı bir şekilde monitörize edilebiliyor.
İkinci yaklaşım ise yeni teknolojiyi kullanarak laboratuar ortamında elde edilen gamet hücreleri ve embriyoların kalitesini arttırmak veya en kalitelisini seçmek amacı ile kullanılan girişimsel olmayan veya girişimsel uygulamalar. Gerek yazılı gerekse görsel basında sıklıkla karşımıza çıkabilen bu yöntemlerden bazıları endometriyal kokültür (diğer adı ile yapay rahim), preimplantasyon genetik tanı (Kısaca PGT), metabolomik analiz, embriyoların özel kamera sistemleri ile canlı görüntülenmesi vb.
Adı geçen yöntemler ile geçmişte çocuk sahibi olamamış pek çok çiftin yeni teknikler ile bu özlemlerine kavuştuklarını belirten demeçler ile karşılaşılsa da unutulmaması gereken her ileri teknoloji ürünü veya tıbbi tedavi yönteminin her durum öngörüldüğü kadar fayda sağlayamayabileceği. Diğer bir deyiş ile, adı geçen cihaz veya metodların tüpbebek tedavilerinde başarıyı arttırdığının söylenebilmesi için öncelikle doğru yöntemin doğru aday çiftlerde uygulanıyor olması gerekiyor. Ayrıca sonuçların geniş bir hasta grubu üzerinde, uygun çalışma metodları ve istatistik araç/yöntemleri kullanılarak tarafsız bir biçimde değerlendirilmesi gerekli. Fakat başarıyı arttırdığı ifade edilen pek çok yeni ekipman/uygulama veya yaklaşım bahsedilen çalışmalar yapılmaksızın veya çalışmalar henüz tamamlanmadan rekabet veya pazarlama amacı ile halka duyurulabiliyor ve klinik uygulamalarda kullanılıyor. Tıbbın her alanında olduğu gibi tüpbebek uygulamalarında da ilerleme yeni yöntem ve gereçlerin geliştirilmesi, araştırma ve uygulamaların birlikte programlı ve kontrollü bir şekilde gerçekleştirilmesi ile mümkün. Fakat bu konuda hizmet alan çiftlerin konu hakkında detaylı ve doğru bilgilendirilmeleri, uygulayıcıların da sonuçları ticari kaygı olmaksizin objektif bir şekilde yorumlamaları ve topluma iletmeleri bilimsel ilerlemenin en doğru yolu olarak kabul edilmeli ve yöntemler bu yaklaşıma göre iyileştirilmeli.